34,2263$% -0.06
37,4841€% -0.44
44,7691£% -0.33
2.869,87%-0,58
4.903,00%-0,70
19.549,00%-0,71
2.608,57%-0,50
2096037฿%-1.75926
01 Eylül 2024 Pazar
Ruhban Okulu Bahane Hedef; Lozan’ı Delmektir.!
Fener Rum Patrikhanesi’nin emrinde 1 Ekim 1844’te hizmete açılan Heybeliada Ruhban Okulu; Türklüğe karşı yürütülen faaliyetlerin kaynağı olarak, Batı emperyalizminin ve Fener Rum Patrikhanesi’nin en önemli kuruluşlarından birisi olmuştur. Ruhban Okulu
1971 yılına kadar eğitim ve öğretime devam etmiştir.
Bugün ise; AB yetkililerinin Türk hükümeti üstünde oluşturdukları baskıyla yeniden gündeme gelen Ruhban Okulu meselesi; Patrikhane’nin devamlılığı ve ekümenik unvanına Bartholemeos’un duyduğu özlem açısından hayati öneme sahiptir.
Rum Patriği, Ruhban Okulu’nun açılması ve yurtdışından öğrenci alınması ile ilgili girişimlerini hızlandırmıştır. Okulun açılması ve yurtdışından öğrenci alınmasını isteyen Patrikhane; bu kurum sayesinde (TC vatandaşı olmayan yabancıların da okula kayıt yaptırmasıyla birlikte) evrensel kimliğiyle Türkiye’nin karşısına dikilmeyi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne kafa tutmayı hedeflemektedir.
En yalın ifade ile; Ruhban Okulu’nun açılması, Ortodoks Rum azınlığın dini ihtiyaçlarını gidermekten çok Patrikhane’nin evrensellik iddiasına dayanak oluşturmaya hizmet etmek demektir.
Patrikhane’nin hukukî statüsü ve Ruhban Okulu’nun yeniden eğitime başlaması ile ilgili tartışmalar, cumhuriyet devrinde de pek çok hükümeti ve Türk kamuoyunu meşgul etmiştir.
Patrik Bartholomeos, sıklıkla çıktığı yurtdışı gezilerinde, Ruhban Okulu’nu bahane etmek sûretiyle Türkiye’yi şikayet etmekten hiç geriye kalmamaktadır.
· Yunanistan’ın tahsis ettiği özel bir uçakla Vatikan’a giderek Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 2. Jean Paul ile görüşen,
· Yunistan’da askerî törenlerle karşılanan,
· ABD Başkanı Bill Clinton tarafından devlet başkanlarına mahsus bir protokolle ağırlanan,
· Adı New York’ta bir sokağa verilen,
· ABD’de “Amerikan Kongresi Onur Madalyası” almaya hak kazanan Fener Patriğinin başta Ruhban Okulu olmak üzere tüm faaliyetleri yakından takip edilmelidir.
Dünya hâkimiyet teorilerinin çarpıştığı bu dönemde İstanbul’daki Ortodoks Patrikhanesi’nin konumu, dünya liderliğine soyunan güç merkezlerinin oldukça ilgisini çekmekte ve hedeflerine ulaşmada onun evrensel(!) yardımına ihtiyaç duymaktadırlar.
Bu süreçte Patrikhane’nin dünya Ortodokslarının liderliğini resmileştirme ve konumunu daha da sağlamlaştırarak devlet protokolü içerisinde yer alma amacını gerçekleştirmek için gerek ABD gerekse AB nezdinde hiç bir destek ve yardım esirgenmemektedir.
Bugünlerde yeniden toplumsal hafızamızı tazeleyecek olursak ,
2000 yılı başlarında Papaz Barthelemeos’un Venizelos adlı bir gemiyle; devlet adamları ve sanayicilerden oluşan bir grupla gerçekleştirdiği Karadeniz gezisi ve bir dizi faaliyet, millî duyarlılık sahibi toplum kesimleri tarafından tepkiyle karşılandığını hatırlamış oluruz.
25 YIL SONRA TEKRAR TRABZON
2000 yılında Venizeleos gemisi ile Trabzon sahiline çıkartma yapmak isteyen fakat eyleminde başarısız olan Barthelemeos aradan geçen tam 25 yıl sonra
Bizans İmparatorluğu ve Pontus’un yeniden ihyasını tescil etme hayalleri ile bu sefer Trabzon çıkartmasını kardan yapmak istese de muvaffak olamayacaktır…
Devam Edecek
Ruhban Okulu Bahane Hedef; Lozan’ı Delmektir.!
Balkanlar’daki Ortodoks Osmanlı tebaasının ayaklandırılarak, bu coğrafyanın kan gölüne çevrilmesinde de Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetlerini göz önünde bulundurmak gerekmektedir.
Hatıralarında Patrikhane’den “fesat ve nifak” yuvası olarak bahseden Rauf Orbay Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan durumdan yararlanan Patrikhane’nin Osmanlı hükümetine karşı yürütülecek olan her türlü faaliyetin merkezi olarak ortaya çıktığından bahsetmektedir.
Yunan ordusunun Anadolu’ya ayak basmasıyla birlikte, bağımsızlığını ilân eden Patrikhane Anadolu’daki Yunan ilerleyişinin en önemli simgelerinden birisi hâline gelecektir.
Bugünkü hukuki statü Lozan Antlaşması’yla belirlenen, Fener Rum Patrikhanesi Cumhuriyet yıllarında da; Yunanistan, ABD, İngiltere ve SSCB’nin siyasî emelleri doğrultusunda faaliyet gösteren bir kurum olmaya devam etmiş, ihanetten geri durmamıştır.
Osmanlı’nın son döneminden günümüze kadar; Türkiye’nin millî egemenliğine ve içişlerine müdâhale aracı olan Patrikhane ile ilgili sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:
Türk Millî Mücadelesi’nin bir sonucu olarak ortaya çıkan ve millî egemenliğin uluslararası camia tarafından kabulünü sağlayan Lozan Antlaşması’nda, Azınlık Hakları ve Patrikhane’nin statüsü önemli bir yer tutmuştur.
Azınlıkların varlığı ve hakları kabul edilmekle beraber, Fener-Rum Patrikhanesi azınlığın kilisesi olarak tanınmıştır. Patrikhane’nin siyasî, idarî ve yargı ile ilgili yetkilerine son verilerek, sâdece dinî bir kurum olarak kalması sağlanmıştır.
Bir azınlık kilisesinin ruhani lideri olarak görev alanı, gerek ulusal gerekse uluslararası yasa ve antlaşmalar gereğince belirlenen Bartholomeos, yurtdışında ve Türkiye’de katıldığı bütün toplantılarda: “Ecumenical Ptariarch and Archishob of Constantinopol and New Rome” (Yeni Roma’nın ve Konstantinophol’ün Baspiskoposu ve Evrensel Patriği) unvanını kullanmaktadır.
Ekümenik (Evrensel Patrik)liği Türkiye ve Lozan Antlaşması’na imza koyan ülkeler tarafından kabul edilmeyen Bartholemeos; sorumlu olduğu yasaları ve uluslararası taahhütleri ihlâl etmektedir.
LOZAN’I DELME GİRİŞİMLERİDE BULUNAN BARTHELEMEOS KİMDİR ?
Patrik I. Bartholomeos, 29 Şubat 1940 tarihinde Zeytinliköy, Gökçeada‘da doğmuştur.
Asıl adı Dimitris Arhondonis‘dir. Babası Christos Archontónis, annesi Merope Archontónis’dir. Zaharo- Taso Anastasiadis, Niko Arhondoni, Andon Arhondoni adlarında 3 kardeşi vardır.
Rum kökenli olup Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Heybeliada Ruhban Okulu‘nu birincilikle bitirmiş olup diplomasını dini törenle bütün mezunlar gibi “Kin Kapısı” önünde almıştır. Patrikhane’nin sağladığı burs ile yurtdışında İtalya, Roma‘da Pontifical Oriental Institute ile İsviçre, Bossey’de The Ecumenical Institute ve University of Munich‘de eğitim görmüştür.
Amerika Birleşik Devletleri tarafından Türkiye’ye gönderilerek bir gecede Fener Rum Patrikhanesinin Başpapazı olan ve cumhuriyet tarihinin en karanlık patriği Athenagoras tarafından keşfedilerek yetiştirilen kişinin adıdır Papaz Barthelemeos…
Lozan’da yetkileri kaldırılan Patrikhane, yalnızca İstanbul Rumlarının dini ihtiyaçlarını karşılamakla görevli, Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir Türk Kurumu haline getirilmiş olsa bile;
‘’ Bartholomeos, açıkça “Patrikhane ekümeniktir ve sorumluluğu sadece İstanbul ve Türkiye ile sınırlı değildir” demekte ve bu söylemleri neticesinde Lozan kazanımlarını delme eyleminde bulunarak Lozan kazanımlarımız ile birlikte Anayasamıza karşı suç işlemektedir.
Seçilen Fener Rım Patrikleri, Türkiye Cumhuriyeti yasaları gereğince, idari açıdan Fatih Kaymakamlığı’na, Fatih Savcılığı’na ve İstanbul Valiliği’ne muhataptırlar.
Türkiye’de en yüksek muhatabı İstanbul Valisi olan patriğin, ABD Başkanları ve AB yöneticileriyle yaptığı tartışmalar yaratan görüşmeleri, aslında Lozan’ı ihlâl etmekten duydukları karşılıklı zevki göstermektedir…
( Devam Edecek )
Ruhban Okulu Bahane Hedef; Lozan’ı Delmektir.!
Yunanistan’la gerçekleşen İstiklâl Savaşı boyunca, yöneticisi olduğu Mavri Mira Cemiyeti ile birlikte “ajanlık” faaliyetlerinde bulunan Patrik Athenagoras, savaşı Türkiye’nin kazanması sebebiyle ABD’ye kaçmıştır.
Patrikhane’nin hem ruhban okulu hem de Rum liselerine olan etkisi, Rum tebaayı Yunanistan tarafında cephe almaya teşvik etmesi ve müttefiklerle işbirliği içinde hareket etmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduktan sonra Patrikhane’yi Türkiye topraklarında istememesine yol açmıştır.
Lozan Barış Görüşmeleri sırasında, Mustafa Kemal ve Büyük Millet Meclisi’nin kati talebiyle, mübadele konusunun bir alt başlığı olarak görüşülen Patrikhane sorununda, İsmet İnönü Patrikhane’nin Yunanistan’a taşınmasının Türkiye tarafından talep edildiğini bildirmiştir.
Patrikhane’nin İstanbul’da bulunması, Rumlar açısından manevi önem arz etmektedir. İstanbul onlar için hem ekümenik hem de tarihsel olarak güçlü bağlarının bulunduğu bir şehirdir. İstanbul’u tekrardan Rum-Ortodoks Hıristiyanların resmi ekümenikliği haline gelmesini istemeleri ve yükledikleri manevi değer bu talebe itiraz etmelerine sebep olmuştur.
Lozan Görüşmeleri’nde Fransız temsilcisinin konuya ilişkin yaptığı konuşmada, Patrikhane’nin ekümeniklik olarak değil, diğer Rum-Ortodoks kiliselerle bağını koparmış, sınırlı yetkileri olan bir İstanbul Kilisesi olması şartıyla İstanbul’da kalmasına izin verilmesini dile getirmiştir.
Dönemin Patriği Meletios, Lozan’da Türk tarafının patrikhaneye yönelik ısrarlarından endişe duymuş ve Avrupa’yı Rumlara desteğe davet etmiştir. Bunun yanı sıra, geçmişte Rumlar ile Türkler arasında geçen sorunların unutulması gerektiğini ve barışın sağlanmasını, patrikhanenin de dünyevi faaliyetlerden arındırılarak görevine İstanbul’da devam etmesine izin verilmesini bildirmiştir.
Yunan Başbakanı Venizelos, patrikhane sorunu ile ilgili sorun yaşanılanın tümüyle patrikhane olmadığını, görevde bulunmuş bazı patriklerin buna sebep olduğunu bildirmiştir. Lozan’da tüm bu gelişmeler yaşanırken, TBMM’de de Patrikhane sorunu tartışılmaktaydı. Mecliste Patrikhane’nin kesinlikle Türkiye topraklarında kalmasına razı olmayan etkin bir grup mevcuttu. Özellikle İsmail Suphi, mübadelede İstanbul Rumları ile Ermenilerin de mübadeleye dâhil edilmesini ve Patrikhane’nin Yunanistan’a gönderilmesi gerektiğini belirtmekteydi
Başta İngiltere olmak üzere, Yugoslavya, Yunanistan, Fransa ve İtalya Patrikhane’nin İstanbul’da kalması konusunda hemfikir olmuşlardır. Müdahil ülkelerin bu konuda aracı olmasıyla, dünyevi faaliyetlerini sonlandırması şartıyla Patrikhane’nin İstanbul’da kalması teklif edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, bu talebi, Patrikhane’de faaliyet gösterecek ruhbanların
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaları ve dünyevi hususiyetle de siyasi hiçbir faaliyette bulunmamaları şartıyla kabul etmiştir.
Lozan Anlaşması’nın azınlık haklarına ilişkin esasları, iki tipte belirtilmiştir.
1- Bulunduğu ülkenin vatandaşı olsun/olmasın dinsel, kişisel özgürlük ve yaşam hakları kabul edilir.
2- Köken, dil ve din bakımından vatandaşı bulunduğu ülkeden farklılık arz eden bireylerin hakları gözetilmelidir.
Lozan’da belirtilen ve esas itibari ile Rum asıllı Türk vatandaşlarını ilgilendiren azınlık hakları ise şu şekildedir:
· Lozan Anlaşması’nın 38.maddesinde belirtilen din ve inanç özgürlüğü maddesi Türk tarafının kamu düzenine uygun olması şartıyla kabul edilmiştir. Kamu düzeni çekincesinin konulmasıyla, devlet kendi güvenliğini göz önüne alarak bu maddeleri uygulamama hakkına sahiptir.
· Anadilin Kullanılması konusunda Lozan Anlaşması’nın 39.maddesinde, kökeni ne olursa olsun her Türk vatandaşının ülkenin resmi dili haricinde kendi anadilini basınyayın, mahkeme ve dini alanlardan kullanabilme özgürlüğünden bahsedilmektedir.
· Anlaşmanın bir diğer maddesi ise, anadilde eğitim veren kurumların (ilköğretimden üniversiteye kadar) açılabilmesi ve sürdürülebilmesi konusundaki 41.maddedir. Türkiye, Heybeliada Ruhban Okulu konusunda da Rum tarafıyla sorun yaşamakta ve Rum tarafı Lozan Anlaşması’nın 41.maddesinin ihlâl edildiğini dile getirmelerine sebep olmaktadır
· 40.maddeye esasen azınlıklara ilişkin bir diğer önemli konu da, masraflarını karşılama koşuluyla her türlü dernek, vakıf, eğitim kurumu açmak ve yönetmek hakkına sahiptirler.
· Azınlıkların kilise veya havrada evlenmelerini kanuni hale getiren 42.maddenin 1.bendi, yürürlüğe girmeyen maddeler arasında yer almıştır.
Mustafa Kemal’in isteği ile ekümenikliği alınan ve dünyevi işlerden uzaklaştırılan Fener Rum Patrikhanesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması da dâhil olmak üzere, patrikhanenin ekümenikliği, çalışanların yabancı vatandaşlardan da alınabilmesini talep etmiştir.
Bu talepler Türkiye’nin Batı’yla arasını açan konulardandır. Patrikhane, ABD ve Avrupa’nın desteği ile Lozan’dan bu yana bu sorun devam etmektedir.
Lozan Anlaşması sonrası Türkiye’nin Patrikhane ile olan ilişkisi, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin düzene girdiği dönemde yumuşamıştır ancak Patrik Araboğlu meselesinde ipler yeniden gerginleşmiştir.
Lozan’da belirtilen mübadele şartlarından olan “etabli” konusu, Fener Rum Patriği Araboğlu’nu doğrudan ilgilendirmekte idi. Araboğlu Bursa doğumlu Rum olup, etabli yani yerleşik ( Dönemin patriği Araboğlu’nun mübadeleye dâhil Rumlardan olması sebebiyle sınır dışı edilmesi talep edilmiş ve gerçekleşmiştir.
Yunanistan ve Araboğlu konuyu Lahey’e taşımış ve sorun büyümüştür. Araboğlu Yunanistan’a gitmiş olsa da, patriklikten istifa etmeyerek yeni patriğin seçilmesine engel yaratmıştır.
Daha sonra Patrikhane’nin Yunanistan ve Araboğlu cephesini iknasıyla istifa gerçekleşmiştir.
Patrik Araboğlu sonrası patrikliğe adaylığını koyan Kadıköy metropolitinin adaylığı Türkiye tarafından iptal edilmiş ve yerine İzmir metropoliti Vasilios patrik görevine gelmiştir.
1930 senesinden itibaren de, seçilen patriklere Türkiye tarafı “papaz” yerine patrik unvanı ile hitap başlamıştır.
Böylece Mustafa Kemal Atatürk dönemi dış politikası açısından önem arz eden Patrikhane sorunu, Sovyetlerle ilişkilerin gerginleştiği döneme kadar geri planda kalmıştır.
Günümüzde ise, Patrik Barthelemeos’un Patrikhane’ye resmi ekümeniklik verilmesi ve İstanbul’un iskân planında değişikliğe gidilerek Vatikan benzeri bir yapıda olmasını talep ettiği görülmüş ancak durum kabul edilmemiştir. Görevde bulunduğu 25 seneden beri, Barthelemeos, Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenik olması için çalışmakta ve Batı dünyasının da desteğini almaktadır.
Fener Rum Patrikhanesi, Osmanlı Devleti hâkimiyetine girdiği dönemden Yunanların Mora İsyanı’na verdiği desteğe kadar, Osmanlı millet sisteminin en üstünde yer almış ve en saygın azınlık konumunda idi.
Ancak Mora İsyanı ile başlayan süreçte, Yunanlara isyanlarda ve bağımsızlık süreçlerinde verdikleri destek ve daha sonra Milli Mücadele Dönemi’ndeki müttefiklerden yana olan tavırları, Mustafa Kemal ve silah arkadaşları tarafından hoş görülmemiştir.
Sık sık Patrikhane ile ilgili düşüncelerini beyan eden Mustafa Kemal, Patrikhane’yi ajanlık ve zararlı cemiyetlerle birlikte hainlik içinde olmakla itham etmekte idi.
Nitekim bu ithamlar Lozan Barış Görüşmeleri’nde nüfus mübadelesine ilişkin konuda, Patrikhane’nin de Yunanistan’a gönderilmesi konu edinilmiştir.
Yunanlar açısından İstanbul’un manevi ve dünyevi önemi, bu karara karşı çıkmalarına sebep olmuştur.
İngilizlerin de desteği ile Patrikhane’nin dünyevi faaliyetlerinin sonlandırması ve çalışanlarının en üstten en alt seviyeye kadar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rumlardan oluşması şartı ile İstanbul’da kalmasına izin verilmiştir
( devam edecek )
Ruhban Okulu Bahane Hedef; Lozan’ı Delmektir.!
M.S. 37 yılında Havarilerden Apostol Andrea tarafından ilk olarak Piskoposluk statüsünde kurulan ve Yunanca’da Constantinopolis Ekümenik Patrikhanesi olarak geçen Fener Rum Patrikhanesi, günümüzde gayri resmi olarak 250 milyon Ortodoks Hristiyan’ın dini merkezi olarak görülmesi istenmektedir.
381 senesinde, İmparator Büyük Theodosios’un önerisiyle ülkedeki tüm kiliselerin denetiminin kolaylaştırılması ve siyasi denetimin sağlanması amacıyla İstanbul Piskoposluğu’na patrikhane unvanı verilmesi kararlaştırılmıştır.
1395 senesinde Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu’nun ayrılması ile Konstantinapol
Bizans İmparatorluğu’nun başkenti olmuş ve önem kazanmıştır.
İstanbul’daki patrikhaneye de bu tarihten itibaren “ekümeniklik” sıfatı verilmiştir. Ekümeniklik statüsü, Katolik Hıristiyanların Papalık, Müslümanların ise, Halifelik makamının Rum-Ortodoks Hıristiyanlara mahsus hâli olarak nitelendirilmektedir.
Ekümeniklik ile birlikte, dünya Rum-Ortodokslarının egemen bulunduğu yer İstanbul ilân edilmiştir. Bu statü ile birlikte Patrikhane, Hıristiyan misyonerliğin de temsilcisi olmuştur.
İstanbul’un Latinler tarafından istila edilmesinden 1261’de istilanın son bulmasına kadar patrikhane ve şehir baskı ve eziyet yaşamıştır
İstanbul’un 1453 senesinde Osmanlı Devleti’nin eline geçmesi ile Doğu Roma İmparatorluğu son bulmuş, Fener Rum Patrikhanesi de, Osmanlı Devleti himayesine geçmiştir.
Osmanlı Devleti’ndeki “millet sistemi” esasında, Patrikhane ülkedeki Rum-Ortodoksların yetkili mercisi olup, dinden maliyeye Rum-Ortodoks tebaanın tüm hak ve sorumluluğu da yine Patrikhane’ye aittir.
1821 senesinde Yunanlılar’ın Mora İsyanı patlak vermiştir. Bu isyanda Fener Rum Patrikhanesi de destek vermiştir. Bu desteğin cezası olarak, Patrik Grigorios, İzmit, Ahyolu ve Efes metropolitleri Patrikhane’nin önünde idam edilmişlerdir (Meşhur Patrikhane Orta Kapısı Olayı). Bu idamların ardından Terkos, Edirne ve Selanik metropolitleri de idam edilmişlerdir
Osmanlı Devleti ile bir devlet olarak yaşadıklarına kadar Patrikhane sorun teşkil eden bir kurum olmamıştır.
M.K ATATÜRK, FENER RUM PATRİKHANESİ FESAT YUVASIDIR..
1912-22 döneminde Yunanistan’ın Osmanlı Devleti ile yaşadığı sorunlarda Patrikhane’nin Mustafa Kemal Paşa’nın tabiri ile “fesat yuvası” haline gelmesi, bu konunun Lozan’da da tartışılmasına sebep olmuştur.
Mustafa Kemal Paşa’nın kendi kaleminden dönemin ahval ve şeraitini dile getirdiği Nutuk eserinde de, Patrikhane’ye olan düşüncelerine rastlanmaktadır. Eserde, Patrikhane’nin zararlı cemiyetlerle olan işbirliği şu şekilde açıklanmıştır:
”İstanbul Rum Patrikhanesinde teşekkül eden Mavri Mira heyeti, vilâyetler dâhilinde çeteler teşkil ve idare etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Salibiahmeri, resmî muhacirin komisyonu; Mavri Mira heyetinin teshili mesaisine hâdim. Mavri Mira heyeti tarafından idare olunan Rum mekteplerinin izci teşkilâtları, yirmi yaşını mütecaviz gençler de dahil olmak üzere heryerde ikmal olunuyor. Sonradan elde edilen güvenilir bilgi ve belgelerle belirlendi ki, İstanbul Rum Patrikhanesi’nde oluşan “Mavri Mira” kurulu illerde çeteler kurmak ve yönetmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Kızıl Haçı, resmî göçmenler komisyonu;”Mavri Mira” kurulunun çalışmalarını kolaylaştırmaya hizmet ediyor. “Mavri Mira” kurulu tarafından yönetilen Rum okullarının izci örgütleri, yirmi yaşını aşan gençler de dâhil olmak üzere her yerde tamamlanıyor”
25 Aralık 1922’de Mustafa Kemal, Le Journal Gazetesi’ne verdiği röportajda ise Patrikhane için;
“Bir fesat ve ihanet ocağı olan, ülkede ayrılık ve uyuşmazlık tohumları saçan, Hıristiyan vatandaşlarımızın huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felâket simgesi olan Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımızda barındıramayız” ifadelerini kullanmıştır.
( Devam Edecek )
DÜNYA’DA İLK KEZ, KKTC’DE CHABAD’A DUR DENİLDİ
KKTC – UBP İskele Milletvekili Yasemin ÖZTÜRK’ün girişimleri ile dünya’da ilk kez bir CHABAD örgüt evine, yasadışı faaliyetlerinden dolayı resmi makamlar tarafından işlem yapıldı.
KKTC Milletvekili Yasemin ÖZTÜRK’ün UBP meclis grubunda konuşması, konuyu Cumhurbaşkanına bildirmesi ve Başbakan’ın İçişleri Bakanına araştırmasını istemesi sonucu, 7.Kasım. 2023 günü, CHABAD mensuplarının müdahalesine rağmen örgüt evinde asılı bulunan tabelanın üstü siyah bir bez örtü ile kapatıldı.
Girne Kaymakamlığı CHABAD mensuplarından, KKTC deki faaliyetleri ile ilgili alınmış olması gereken izin belgelerini istedi. Ardından gösterilemeyen izin belgesi için süre verildi. Böylelikle CHABAD’ın KKTC’deki faaliyetleri ile ilgili İçişleri Bakanlığı, Girne Kaymakamlığı ve Girne Belediyesi’nde kaydına rastlanmayan örgüt hakkında geniş çaplı araştırma da başlatılmış oldu.
KKTC’de misyoner, Mesihçi ve mafya tipi örgüt olan CHABAD adresinde asılı bulunan tabelada , CHABAD Lubavitsh , “Kuzey Kıbrıs Tüm Yahudilerin Adresi” yazılıydı.
Gazze’de yaşananlar sonrası KKTC’de 2008 yılında faaliyete başlayan ve Antakya Sinagog soygunundan sonda iyice deşifre olan soykırımcı çocuk katili CHABAD örgütünün temsilcisi Chaim Hillel Azimov ilk önce can güvenliğini gerekçe göstererek adayı terk etti.
Sonra resmi makamların harekete geçiren KKTC – UBP İskele Milletvekili Yasemin ÖZTÜRK girişimleri ile 2010 yılından itibaren Girne’de kullandıkları CHABAD suç evinin balkonunda asıl olan, “Kuzey Kıbrıs Tüm Yahudilerin Adresi” yazılı tabela paketlendi.
Girne Kaymakamlığı tarafından, kendilerine bugüne kadar resmi bir faaliyet izni göstermeyen CHABAD’ın paketlenen tabelasını kaldırıldı.
Tabelanın kaldırılması ile ilgili açıklama yapan Milletvekili Yasemin Öztürk, “İki aydır yasal olmayan bu terör örgütü tabelasının kaldırılması için büyük çaba
gösteriyorum. Ve bu tabelayı kaldırmak ne kadar zor olduğun ve nasıl korunduğunu da görmüş oldum. Böylelikle bu tabela bugün buradan indirildiyse demek ki asılı olması da suçtu ve aynı zamanda bu sözde soykırımcı, çocuk katili CHABAD hahamının ülkemizde yasadışı faaliyet gösterdiği de kanıtlanmıştır.” dedi.Kaymakamlık Girne’de bulunan CHABAD evini, izinsiz ve gizli faaliyetlerinden dolayı mühürledi.
Şimdi sıra yine Milletvekili Yasemin ÖZTÜRK tarafından İçişleri bakanlığına, CHABAD terör örgütü üyesi Chaim Hillel Azimov’un KKTC’ye bir daha girmemesi için deport edilmesine ilişkin yaptığı müracaata geldi.
Ayrıca Girne’deki CHABAD aynı zamanda MOSSAD’ın merkezi olarak kullanıldığı için deşifre olduğu anlaşıldı.
( devam edecek )
Vedat ÇALIK