DOLAR

36,0221$% 0.05

EURO

37,1685% 0.01

STERLİN

44,5516£% -0.03

GRAM ALTIN

3.379,59%0,45

ÇEYREK ALTIN

5.576,00%0,45

TAM ALTIN

22.236,00%0,44

ONS

2.917,30%0,36

BİST100

9.845,85%-1,06

BİTCOİN

3530637฿%1.19143

Kocaeli HAFİF YAĞMUR
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Oyunun Kuralı/ Suriye Devrimi AHMET GÜRBÜZ

Suriye’de geliyorum diyen devrim, 8 Aralık Pazar günü Şam’ın düşmesiyle kesinleşti. Baas rejiminin kendi halkına yaptığı akıl almaz işkenceler, özellikle son 13 yılda yaşattığı bombardıman, katliam ve tehcire nispeten, sessiz sedasız sayılabilecek bir devrim. Kuzeyden güneye bir akım şeklinde yaşanan dönüşüm.

Kuzey manasında gelen Şam kelimesinden kasıt; hicazın kuzeyini işaret eden, Suriye, Lübnan,  Ürdün ve Filistin’den ibaret Biladüşşamdır. Türkçe’ de Suriye’nin başkenti için kullandığımız Şam, ilmi kaynaklarda Suriye’nin tamamını kapsar. Avrupa dillerinde Damascus olarak bilinen şehre, Araplar Dımaşk demektedirler.

TDV İslam Ansiklopedisinde yer alan malumatlara göre; üzerinde kesintisiz yerleşim görülen yeryüzünün en eski şehridir Şam. Arkeolojik deliller şehirde milâttan önce 4000’lere kadar giden yerleşim olduğunu haber veriyor. İlk kez Hz. Nûh’un oğlu Sâm tarafından tesis edildiği, Hz. İbrahim’in burada doğduğu, dünya tarihindeki ilk cinayet olan Kabil ile Habil olayının Şam’ın kuzeyde yaslandığı Kasiyun Dağı’nda gerçekleştiği rivayet edilmektedir.

Semavi dinlere mensup gruplar arasında yaygın kanaate göre, ahir zamanda kıyamet alametlerinden mehdinin zuhuru ve Hz İsa’ın arza ineceği nokta, Şam’ın tarihi- kültürel sembolü Emevi camii olacaktır.

Hz Ömer(ra) zamanında hicretten henüz 14 yıl sonra, Hz Halid bin Velid(ra) miladi 635 yılında, Bizans ordularını bozguna uğratarak şehri ve Suriye’yi fethetti. Emeviler’in başkenti ve hilafet merkezi de olan Şam’da ilk Türk hâkimiyeti 1075’te başladı. Mısır seferinden dönen, ilk Osmanlı Halifesi Yavuz Sultan Selim Han, 6 Ramazan 922’de (3 Ekim 1516) Şam’a girdi ve cuma namazını Emeviyye Camii’nde kıldı.

402 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalan şehir, büyük yatırım ve imar görmüş olsa da yangınlar, depremler ve ayaklanmalardan başını alamamıştır. Yine de Osmanlıda yaşamış olduğu huzur, sükûn ve bereketi asla görmedi.

Sahip olduğu jeostratejik konum, Şam’ın istikrarlı bir yönetim kurmasının önündeki en büyük engel durumundadır. Tarihi hac ve ticaret yollarının, son iki yüz yıldır da enerji koridorlarının kavşağında bulunması, bu talihsiz halkı emperyal hesapların odağına koymuştur.

Son günlerde dünya gündeminin ilk sırasında yer alan ülkedeki gelişmeler, küresel emperyalizme karşı gerçekleştirilen hakiki bir devrimidir. Yüz yıldır kendisine giydirilen deli gömleğini yırtan Suriyeliler; Amerika, Rusya ve İran’ın hegamonik hesaplarını tersyüz etmiştir.

Yaşanan bu hızlı dönüşümü anlamada dünyanın bir şoka girdiği kesin. İçerde yirmi küsur askeri üssü bulunan ve Ortadoğu’yu BBG evine çeviren ABD istihbaratının erken noel sarhoşluğu, Rusya’nın arka bahçesi olarak gördüğü rejimin hamisi ve abisi rolünü abartarak oynarken gafil avlandığı, İran’ın masum imamlarının zalim Esed’i medetsiz bırakmayacağı rehaveti, muhaliflerin zafer yürüyüşünü hızlandırdı.

ABD ve Rusya’nın ters ayakta yakalandığı, İran’ınsa büyük bir acziyet içinde olması muhaliflerin konjonktürel okumasının isabetli olduğunu gösteriyor. Kardeşkanını helal gören Şii İran rejiminin, baştan beri sistematik cinayet şebekesi Esed’in sponsoru ve suç ortağı olduğunu unutmayalım, ama bu başka bir bahsin konusu.

Bu konuda en hazırlıklı ve sağlıklı öngörünün Türk istihbaratına ait olduğunun altını çizmek lazım. Stratejik hedeflerinin ve tezlerinin sahada teker teker gerçekleşiyor olması bunun ispatıdır. Çünkü Türkiye’nin söylemi hem saha gerçeğiyle örtüşüyor, hem uluslararası hukuka uygun, hem de tarihi kültürel dokudan besleniyor. Zira ‘biz bu coğrafyanın sağduyulu özüyüz’.

Şam yürüyüşünün bu kadar hızlı ve pürüzsüz olması; muhaliflerin inancı, halkın muhaliflere itimadı, rejim askerlerinin sisteme güvensizliği gibi sebeplere dayandırılabilir. Ancak ana amil mücadelenin hak ve meşruiyet boyutudur.

Baas rejiminin baştan özürlü diktası ve halkına reva gördüğü insanlık dışı, düşmanca muamele bu zaferi mukadder kılmıştır. Zira mecelle kanunudur: “küfrüzre devlet kaim olur amma, zulmüzre devlet kaim olmaz”.

Devrimin ardından muhaliflerin başarısını anlayamayan, hazmedemeyenlerin işin içinde ABD ve İsrail desteği araması; İran’ın hem kendi hezimetini unutturmak, hem de Esed’in katliamlarını aklama dezenformasyonuna omuz vermek olduğunu ihtar etmek isterim.

Bunu ıskalayanların; milli görüş deyip milli duruş gösteremeyen, Siyonizm diye diye Siyonistlerin aparatına dönüşen inançlı kardeşlerimizden olması ayrı bir üzüntü kaynağıdır.

Her şey bir tarafa; Müslümanların 500 ton basan preslerde ezilmesinden, binlerce, on binlerce masumun iffetinin kirletilmesinden kurtulmasına da mı sevinemezsiniz. Hey sıkılmaz ağlamazsan bari gülmekten utan!!

Bu büyük ve kesin bir zaferdir. Sivil halkın zaferidir. Mazlum, mağdur, mağrur Suriyeli kardeşlerimizin zaferidir.

Elbette Türkiye maddi-manevi çok önemli katkıları sunmuştur. Neler yapmıştır, nasıl olmuştur onu herkesin idrakine bırakıyorum. Ama şu kadarını hatırlatmış olayım; Ocak 2014’te önce Reyhanlı, sonra Ceyhan’da MİT tırlarına düzenlenen ihanet operasyonu ve kimlerin ne tür pozisyon aldığı bazı şeyleri anlatmaya yeter.

Her zaferin kazananları olduğu gibi kaybedenleri de vardır. Suriye halkından sonra kazananların başında Türkiye gelmektedir. İnsani boyutu bir yana; siyasi, askeri, ekonomik, diplomatik, sosyolojik ve enformatik alanlarda kazananlardanız.

Ayrıca bu zafer mazlum ve diktatöryal sistemler altında ezilen mustazaf halkalara doping olmuştur. Lübnan ve Gazze, hatta Kuzey Kıbrıs kazananlar arasındadır. Özellikle Ortadoğu’da bunu takip eden müjdeler beklemeliyiz artık.

En çok İran kaybetti, akabinde Rusya, sonra ABD. Netanyahu kâbuslar görmeye başlamıştır. PKK’nın helvasını yiyebiliriz. Suriye’nin komşuları kendilerine çeki düzen vermeye başlayacaktır.

Ya içerde, içerde yok mu kaybeden. Suriyelilerin gitmesine, bir zalim diktatörün devrilmesine, halkın ihtilaline sevinemeyen bahtsız halkçıların; hükümetin işine yarayacak diye devletinin başarısını takdir etmesini beklemek haksızlık olur.

Türkiye’yi yönetmeye talip, ittifakla Cumhurbaşkanı adayı yapılan muhalefet liderinin; “Afrin’de ne işimiz var “ nidaları hala kulaklarımızda çınlıyor. Yerine seçilen özel başkanın, Esed ülkenin servetini çalıp Rusya semalarında süzülürken; “sorunun çözümü için görüşme telkinine” ne demeli. Ya her şeye maydanoz olmakta başka marifeti olmayan İBB başkanının aklınca istihza ile: “Emevi camiinde namaz kılacaklarmış” demesi. Bir de anket şampiyonu Ankara Büyükşehir başkanı var ki, dostlar başına. Görenleri yemeden içmeden kesen Sednaya işkencehanesinden çekilen görüntüler ortaya saçılırken; “Şimdiye kadar Esad’ın zulmü bahaneleri vardı” hezeyanını, avukat kimliğiyle, Dünya İnsan Hakları Gününde sarf etti.

Tek politik söylemi Suriyelileri ülkelerine göndermek olan, kafatasçı, ırkçı profesör genel başkan vardı sahi, dımdızlak kalmıştır şimdi.

Adı milli, dili dini bir gazetenin; “İlk kazanan PKK oldu!” şeklinde attığı manşet, sadece yürekleri sızlatmadı, savrulmanın sınırlarını ve derinliklerini de hatırlattı.

Şimdi gel bu kafalara, devrimin ertesinde MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Emevi Camiinde namaz kılmasını, direnişin muzaffer lideri Colani’nin şoför mahallinde Şam turu yapmasını, sefaret binamıza bayrak çekilmesini, anlat anlatabilirsen.

Sayın Bahçeli’nin her sözü köşeli, her sözü önemli, ama şu “zillet ittifakı” yakıştırması var ya, ne isabetmiş arkadaş, içlerine girip de, insan içine çıkacak yüzü olan kalmadı.

Arkadaşlar, kaldırın başınızı; artık büyük bir devletiniz var, gurur duyabilirsiniz.
Türkiye artık oyun kuruyor, oyunu kuralına göre oynuyor. Bundan böyle bölgede kimse bizden habersiz at oynatamayacaktır.

 

YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

”Yaradan filizlendirir bir gün ümidini kaybettiğinde.”Ayşe Nur İsmail.

HIZLI YORUM YAP