Bizim kuşak, Afgan mücahitlerin Hindukuş dağlarında Ruslara karşı verdiği destansı cihadın marşlarıyla büyüdü. Mavera günlerinde merhum Erdem Beyazıt’ın cihadı iliklerine kadar yaşamak, içerden bir göz olarak aktarmak için, Kartal marka araçla aylar süren yolculuğu kaleme aldığı “İpek Yolundan Afganistan’a” adlı belgesel tadında kitabı, Afgan Büyükelçinin kızı Meral Maruf’un “Dullar Kampı”, Afganistan Şairi olarak da anılan Cahit Zarifoğlu’nun “Afganistan Çağıltısı” yaşananları anlamamıza ve dünyayı okumamıza perde aralayan eserlerdi.
Antik çağda Ariana, Orta Çağ’da Horasan diye anılan Afganistan İmparatorluklar mezarlığı olarak bilinir. Denize sınırı bulunmayan ülke; Orta Asya, Güney Asya, Orta Doğu ve Uzak Doğu arasında köprü görevi gören jeostratejik bir konma haizdir. Hint kıtasının mücevher tacı Afganistan; doğusunda Çin’le, batısında İran’la komşudur.
Akrebin kıskacında ya da medeniyetler kavşağında yaşama tutunan Afganistan’da 16’dan fazla etnik gruptan bahsedilmektedir: Peştunlar, Tacikler, Hazaralar, Özbekler, Aymaklar, Kırgızlar, Türkmenler ve Beluçlar en önemlileri. Özbek ve Türkmenlerden oluşan Türkler ülkenin kuzeyinde yaşamaktadırlar. Halkın kahir ekseriyeti Sünni ve Hanefi mezhebine mensuptur.
Yüz yıllık tarihinde Büyük Britanya Krallığını, bugünkü adı Rusya Federasyonu olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’ni ve Amerika Birleşik Devletlerini savaşarak mağlup eden tek halk Afgan halkıdır.
İngilizleri üç kez bozguna uğratan Afganlar, “Büyük Oyunu” bozarak bölgesel savunma ve sömürgeciliğe karşı direnişleriyle diğer mustazaf halklara ilham kaynağı olmuş, özellikle Hint kıtasının bağımsızlığına öncülük etmiştir.
İşgal bayrağını İngilizlerden devralan Ruslar, soğuk savaş döneminin on yıl süren (1979-1989) silahlı çarpışmasından komünizm rüyasından uyanarak çıktıklarında, ellerindeki Sovyetler Birliğinin dağılmasına bile engel olamadılar.
Amerikan baharı 11 Eylülün ardından Afganistan’a giren sam amca, en uzun savaşını ve en ağır kayıplarını burada verdi. Sayısız cinayet, tecavüz, insan hakları ihlallerinden geriye, 6 trilyon dolar maliyet ve 4 bin askerini telef ederek anlaşma imzalamak zorundan kalmıştır.
Tarihin bu mazlum ama mağrur halkı, imparatorlukları yenmesindeki mahareti zafer sonrası istikrarlı bir yönetim konusunda göstermekten aciz kalmıştır. Bunun birçok sebebi olabilir. Süper güçlerle savaşmak; eğitimli insan kaynağı başta, ekonomik ve sosyal sorunları beraberinde getirmektedir. Ama Müslüman toplumların ortak kaderi, kâfir düşmanla çarpışmadaki motivasyonu Müslüman kardeşine karşı gösterememektedirler. Dış mihrakların saçtığı fitne tohumlarını da hesaba katmak lazım.
Rusların çekilmesinin ardından mücahit grupların birbirleriyle savaşmaları, içerde huzur ve sükûnu sağlayamamaları cihada destek veren ülkeleri başka hesaplara sevk etti.
Kaos ortamı Taliban’ın doğuşuna ve gelişimine zemin hazırladı. Öngörülemeyen bir çıkışla 1996’da Başkent Kabil ve Afganistan’ın %80’ine hâkim oldular. Hareketin bu ilk iktidar denemesi 11 Eylül 2001’e kadar sürdü.
20 yıllık yıkımın ardından, 29 Şubat 2020’de Katar’ın Başkenti Doha’da Taliban ve ABD arasında “Afganistan’a Barış Getirme Anlaşması” imzalandı. Amerika adına Zalmay Halilzad, Taliban’dan Abdul Ghani Baradar’ın imza koyduğu bu antlaşma ikinci iktidarı ve kesin zaferi ilan ediyordu.
Taliban; Türkçeye de yerleşmiş Arapça kökenli ‘talebe’ den türetilmiş bir kelimedir. Bir şeyi aramak, istemek, bir yol tutmak, rica ve talepte bulunmak anlamlarına gelir. Talip istekli, öğrenci, özellikle üniversite çağında öğrenciler için kullanılır.
Taliban, 1994’ün Eylülünde Kandahar kentinde, medrese muallimi ve cami imamı Molla Ömer tarafından, mücahit gruplarla mücadele etmek amacıyla kurulmuştur. Pakistan himayesinde, Suudi Arabistan, İngiltere ve ABD tarafından desteklendikleri en yaygın iddialardandır. Askeri ve siyasi faaliyetlere başladıktan sonra, “Taliban İslami Hareketi” veya “ Tahrik-e İslami Taliban” şeklinde tanımlanmayı yeğlemişlerdir.
ABD 11 Eylülde Dünya Ticaret Merkezi’nin enkazı altında kalan itibarını kurtarmak için işgal ettiği Afganistan’dan büyük bir hezimetle kuyruğunu kıstırarak kaçarken, arkada bıraktığı bunca mezalimi unutturmanın da formülünü bulmuştu.
Kamu diplomasisi ya da beşinci kol faaliyeti. Air Force’a ait Kabil havaalanından ayrılan son USA uçağı, işte bütün hikâye bu.
Taliban, kendi hakkında ve Afgan halkıyla ilgili zihinlere kazınan o algıyı dönüştürme konusunda emin adımlarla ilerlemekte. İçerdeki güven ve istikrar bunun en önemli ayağı.
Bölgede yaşanan olumlu gelişmeler henüz ulusal/küresel kanallara yansımasa da bilimsel makalelere ve köşe yazılarına konu olmaya başladı. Çok uluslu karteller at gözlüğü takıp gerçeğe sırtını dönse de insaf ehli hakikatin farkında.
Necmeddin Erbakan Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler alanında Doktora yapan Mohammad Zameer AIMAQ; Taliban İslam Emirliğinin Düşünce Temellerinin İncelenmesi başlıklı makalesinde şu tespitlerde bulunuyor: “Taliban’ın pragmatizminin karakteristiği siyasi, askeri ve ekonomik sektörlerde de açıkça görülmektedir. Askeri alanda Taliban, dağınık yerel savaşçılardan oluşan bir gruptan tutarlı ve birleşik bir askeri yapıya kolayca ve hızlı bir şekilde dönüşmeyi başarmış, merkezi bir hükümetin komutası altına girmiştir. Taliban hükümeti, tutarlı bir polis, ordu ve istihbarat sistemi oluşturarak ülkenin güvenlik durumu üzerinde gerekli kontrolü hızla elde edebilmiştir. Yönetişim alanında ise Taliban, siyasi sistem değişikliği sırasında Afganistan’ın idari yapısında güçlü bir şok yaratmasına rağmen ülkedeki idari hizmetleri hızla yeniden başlatmayı başarmıştır. Makroekonomi ve genel ekonomi alanında Taliban, Afgan döviz piyasasındaki kaosun ardından Afgan para biriminin değerini uygun bir konuma getirmeyi başarmıştır.”(*)
Taliban’ın işbaşına geldiği 2021’de bir Amerikan doları 115 Afgani iken bu gün 67 Afganidir. Bu çok bariz bir başarıdır.
Arap Bloğu yazarı Adham Şarkavi Şubat 2024’te köşesinde şu satırlara yer verdi: “iki gün önce Afganistan, son uluslararası kredisinin geri ödendiğini ve dış borcu olmayan bir ülke haline geldiğini duyurdu. Taliban’ın yeniden iktidara gelmesi yalnızca iki buçuk yıl sürdü!” (**)
Kaç ülke var acaba yeryüzünde dış borcunu sıfırlayan? Ülkenin ekonomik geleceği açısından ümit verici bir gelişme.
Sağlık alanındaki gelişmelerle ilgili Süleyman Demirel Üniversitesinden Prof. Dr. Mehmet KÖÇER araştırmasında, ortalama yaşam süresi ve doğumda ölen annelerle ilgili çok çarpıcı rakamlara yer vermektedir. ”Afganistan’da, yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen Taliban sonrası dönemde sağlık alanında önemli gelişmelerin olduğunu da görmek mümkündür. Örneğin Afganistan’da 2004 yılında yapılan bir çalışmaya göre ülkede ortalama yaşam süresinin 42 yıl olduğu tespit edilmiştir. Çocukların %25’inin beş yaşından önce öldüğü tespit edilmiştir. Ayrıca ortalama 100.000 canlı doğumun gerçekleştiği süreçte yaklaşık olarak 1.600 kadının hayatını kaybettiği tespit edilmiştir. Buna karşın yakın dönemde yapılan yeni bir araştırma ortalama yaşam süresinin 62 yaş olduğu ve çocukların sadece %10’unun beş yaşından önce öldüğünü göstermektedir. Anne ölüm oranı, %80 düşerek 100.000 canlı doğumda 327’ye düşmüştür. Afgan hükümeti, kadınların sağlık hizmetlerinden yararlanmasını öncelikli hedeflerinden birisi hâline getirmiştir.” (***)
Bu bilimsel ve objektif değerlendirmeleri aynel yakın yaşayarak teyidini yine bir akademisyen hocamızdan aldık. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesinden Prof. Dr. Halil Çiçek Herat üniversitenin misafiri olarak bir hafta kaldığı Afganistan’dan yeni döndü. Bu hususları ve fazlasını detaylarıyla tasdik etti.
Onlarca yıl süren işgal ve savaşların sosyoekonomik sonuçlarının biranda silinmesinin mümkün olmadığını belirtmek bile fuzuli. Ancak cadde ve sokaklarda asayişin berkemal olduğu, çarşı ve pazarda ürün sıkıntısı olmadığı, insanların kadın erkek rahatlıkla gündelik hayatlarına devam ettiğini biliyoruz.
Polislerin üniforma giydiği, çok yoğun kontrollere rağmen halka karşı munis oldukları, kadınlara dini eğitim konusunda bir sınırlama olmadığı, bayan hocalar maiyetinde erkeklerle aynı medresede okudukları, yüzleri açık, hatta ön taraftan kısmen saçlarının görünebildiği, pantolonlu ve makyajlı olarak dışarlarda gezdiği, kabil havaalanında çalıştıkları Çiçek hocamın aktardığı notlarda mevcut.
Hocamın bir tespiti de; üst düzey bürokratların son derece mütevazı, kibar, diplomatik usul ve adabı bilen, İslam’ın izzetini korumaya çalışan ve bununla iftihar eden samimi insanlar olduğu.
Türkiye Maarif Vakfının Afganistan genelindeki mevcut kampüslerinde toplam 16 okul bulunmaktadır; bunlar arasında 7 anaokulu, 9 ilkokul, 15 ortaokul ve 15 lise yer alıyor.(****)
TİKA Afganistan’da üç ofisiyle kesintisiz hizmet üretmeye ve iki kadim kardeş halk arasında dostluk köprülerini pekiştirmeye devam ediyor.
İşsizlik, eğitim, sağlık ve sosyal refahın artırılması konusunda alınması gereken daha çok yol var. Türkiye ve Pakistan gibi tarihi kültürel derin bağları olan dost ülkelerin bu süreçte çok kıymetli destekleri olabilir. Kurumsal hizmetler ve diplomatik sahada mutlak işbirliği bir ihtiyaçtan ziyade, görev ve sorumluluktur diye düşünüyorum.
Afgan cihadından Aksa Tufanına şühedanın aziz hatırasına ihtiramla..
Afganistan Çagıltısı
Bütün azalarını harbe çağır
Sofran açılsın elin şehit ballarından alsın
Saraylar damlar yeniden kurulsun
Ağaçlar içinden akan nehre
Dalçık günde bin kere ve gecelerde
Omuzbaşlarını denetleyen defterlerden yalnız sağdaki kalsın
Kalem yazsın yazsın
Küheylan bir aşık ol
Öyle yalvar ki ellerim zahmet balyalasın
Kaslar şehit dalgaları ve haykıran kan
Başlasın vuslat gününü toprağa
Başlasın hatırlatmaya denize kumsalını
Şimdi üzgünüz arkadaş
Yolumuza çıkmayın üzgünüz…
Hava çok hoş denizin tuttuğu yerler derin
-Konuş şimdi zaman hiç geriledi mi
Hava çok hoş kuşların tuttuğu yerler berrak
-Konuş şimdi daveti duydun mu
Bir gece uyandın ki ellerin başaklarda
-Konuş şimdi açık ağzına o gül yaprağı konan şehidi gördün mü
Çoktan hayretle dondu kaldı bağlar ovalar
-Konuş şimdi bekliyor mu yalınayak çocukları ağacında buğday
Hava çok hoş insanın tuttuğu yerler azar azar
Kalbin zengin davetleriyle oynar
Çocuklar o anda çok yakında bakarsın bir aşk sayhasında
Yaslanırlar güzel anaların kollarına
Hava çok hoş başın tuttuğu idrak yanımızda
Adamlarımız yiğit
Kadınlarımız hamarat
Çocuklarımız dolu bilinç harmanı
Köpeklerse sayılı
Elimizde cahiliye dönemi sonrası bir pala
(Kavmiyetçilik etme dedik ucu kırılır)
Kırıldı da
Şimdi severiz türkmeni peştunu
Onarılmış gerilmiş bileylenmiş ve doğramakta
Isın gökyüzü ısın
Çocukları kavrulmuş kadınlar yeniden hamarat yeniden gebe
Bunlar gübre insan değil
Gömlekler çelik zırh
Öyle bir çalgı çaldılar ki
Seslerin çağırıp koyunlara bile
Koyduğu zehirli gaz rüyaları
Analara şaşkın çocukların
Üç beş yaştakilerin
Yüzleri harp yarası
Harp yanığı
Ama öpülmekte okşanmakta yanakları
Hangisi hangisine mübadil
(Dünya bu olamazdı)
Hangisi özne hangisi edilmiş gelinmiş bilinmemiş
Yağmur peyderpey kar tane
Gamzem oyuyor düşüncemi
Kime eşitim nasıl nerdeyim
Gamlanmaktayım
Hayır bir tereddüttü geçti
Füsun bu karadağmağdeni
İsyan muannit
Mösyö sevinçli mister memnun ağa yarı tok köylü sarı yaprak
Millet üzgün
Hani dengeler kuracaktık
batının kızıl ulusları bindokuzyüz seksen kölelik yapmak istemiyorum
bu kahveniz
yıldızlarınız şapkanız
buyrun unutmuş olmalısınız dehanız şerefiniz
buyrun cep feneriniz
Buyrun boynumuzdaki halkayı tutunun
Ve semirin
Hani dengeler kuracaktık
Hani çağdaş uygarlıklardan tutunacaktık
Hayır batının ulusları kızıllarla karışık
Bin dokuz yüz seksen bay batıya buna şuna
Cennetlik yapmak istemiyorum
Çevir tarihi çevir
BindörtyüzBİR
Bu kafa ne zaman köreldi
Çalınanlar siren besteleri
İmdatlarla düşün
Bu anne asla merhamet dışında
Gözleri nemli olmamıştı
Hayır batının ulusları yıl bindokuzyüz seksen değil
Bindörtyüz bir
Fakat beşyüz yetmiş dokuz yıl geçmiş değil
Ne bir karışıklık var
Ne bir dev rüya görmüş
Değil
Kıraç bir yamacı bir ekspres kıymıklıyor gibi
Tünellere ses basılmış değil
Elbette bunlar değil
Yazmaktan çektiğim yalnızlık da değil
Bahsi kapatalım ve yatalım için de değil
Hiçbir şey değil hiç biri değil
Anlatabildik mi arkadaş. Acaba
Körebe bitti duvarı kaldır at
Haydi zemini düzledik alt yapısını kurduk savaşın
Dikil yanıma
Ellerimizde birer çakıl taşı
Onlarla dikilelim karşı karşıya
Yüzlerimizin kefen örtülerini yırtalım baştan başa
Görürsün berrak içi
Derisi yüzülmüş kan gibi yüzlerimizin
Bu harp başka
Kim diyorsa ki batılılarla başımız bir taşta
Cellatlarla aynı kaptan yiyoruz
Aynı kirli hava
Aynı kafa ayağımızın bodrumunda
Hayır arkadaş bu hesap bambaşka
Ne son aylardayız ne bu son gün
Sanki dünya bir tek kaldırıp vuracağım gürze gebe
Gözleri yumuşak yüzü yorgun bileği sert toprak
Sanma ki harp derdinden geçtim
Düşünme ki dökeceğin kanlar hunhar
Derimin altında ne belalar baygın
Bir devlet taşıyorum başımda
Bu ev bana dayanmaz
Çöker kızıllar kuduran inleri dünyanın
Arkadaş
Şimdi yalnız savaş
Cahit Zarifoğlu
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
YEREL KOCAELİ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.