İnsanın memleketi doğduğu yer değil, doyduğu yer” derler. Doğrudur, Ankaralı olmayıp Ankara’yı bencileyin sevenler için geçerli bir söz. Gerçi fakir için biraz farklı; her ne kadar karnımız Ankara’da doyuyor olsa da, gönlümüz ve ruhumuz memleketten beslenmektedir.
Keçiörenlilerin de benim gibi olduğunu düşünüyorum. Milyona yakın(*) nüfusuyla Ankara’nın ikinci, Türkiye’nin dördüncü büyük ilçesi Keçiören, bir Anadolu mozaiğidir. Nüfusun kahir ekseriyeti iç Anadolu kentlerinden gelmiş, yaz ve kış nüfusu arasında ciddi bir fark mevcuttur. Köyden gelen ekonomik destek yadırganmayacak bir gerçektir. Bunun en bariz yansıması, mini bir otogar hizmeti veren Keçiören köprüsüdür.
1983 yılı sonunda ilçe olan Keçiören(**) sanayi ve ticaret merkezi olmayan, orta ve alt gelir grubunun tercih ettiği bir metropoldür. Sahip olduğu nüfus itibarıyla Türkiye’nin 57 ilinden daha büyüktür.
Melih Gökçek 1984 yılında yapılan seçimlerle ilçenin ilk belediye başkanı olmuştur. Bir dönem SHP fasılasının ardından, Turgut Altınok 94 seçimleriyle MHP’den Keçiören’in üçüncü belediye başkanı olmuştur. 99’da Fazilet, 2004’te Ak Parti, 2019’da tekrar Ak Partiden seçilerek dört dönemdir Keçiören’e hizmet etmektedir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakanlığı döneminde ikamet ettiği ilçe; Celal Bayar, Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi, Vehbi Koç ve Fevzi Çakmak gibi tarihi şahsiyetlere de ev sahipliği yapmıştır.
Bendeniz de 1985’ten 2017 yılına kadar; evli, bekâr, öğrenci olarak Keçiören’de yaşamış, bu sürenin on yılını STK yöneticisi ve sosyal alanlarda hizmet üreterek Turgut Altınok ve Keçiören’in gelişimine şahitlik etmiş birisiyim.
Konuyla ilgili yazacaklarım da; “yiğidi öldür, hakkını teslim et” kabilinden, kendi düşüncelerimi ihtiva etmektedir. Atasözü, bir kişiyi eleştirilirken insaf ve hakkaniyetli olmayı salık verir ama ben sözün mantığına da şerh düşmek istiyorum. Hak yiğide dünyada lazım, öldükten sonra neye yarar. İşin aslı ne yiğidi öldür, ne de hakkını ye. Yiğidi yaşat, hakkı yükselt; marifet bu olsa gerek.
1994 yılı, böyle soğuk bir kış günüydü. Sadece yetim çocukların kabul edildiği, Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş yüz orta öğrenim öğrencisinin himaye edildiği, Keçiören İncirli’de bulunan Özel Hasibe Hatun Erkek Öğrenci Yurdu müdürüyüm. Sabah geç sayılmayacak bir saatte, seçildiğinin ilk haftası, ayağının tozuyla, çat kapı çıka geldi. İlk kez görüyordum, orda tanıştık. Siyah sakallı, saçlar önden hafif açılmış, otuzlu yaşlarda. Refah rüzgârının estiği yıllar. Oy bile vermemiştim o seçim.
1997 yılı, Hak Yol Eğitim Yardımlaşma ve Dostluk Vakfı Keçiören Şube Müdürüyüm. Gazinodaki vakıf merkezimiz toplu programlara cevap veremiyor. Belediyenin Tepebaşında dükkânları var. Onlardan birini kiraladık. Çok geniş değildi ama çok güzel hizmetlere adres oldu. Gündemli ve düzenli sohbetlerin yanında; Hasan Celal Güzel, Muhsin Yazıcıoğlu, Hüseyin Üzmez merhumlar, Vehbi Dinçerler, A. Latif Şener ilk akla gelenler.
98’de Dutlukta Pir-i Türkistan caminin temelini attık. 28 Şubatın ortalığı kasıp kavurduğu karanlık günler. Siyasi konjonktüre ümit bağlayan bir kısım azgın azınlık, kâh yürütmenin durdurulması, kâh sokak nümayişleri, inşaatı engellemek için her kılığa girdiler. O günlerde Turgut başkan ve ekibi dik durdu, geri adım atmadı ve bizden desteklerini çekmediler. Biz dernek olarak mahkemelere çıktık, yargılandık ama cami tamamlandı. Mimari olarak, estetik olarak ve konum olarak büyük bir boşluğu doldurdu. O günlerde Keçiören’de yüze yakın cami inşaatı devam ediyordu.
28 Şubatta rahmetli Erbakan’a başbakanlığı döneminde dayatılan 70 subayın irtica sebebiyle ihracı YAŞ kararlarıyla gerçekleştirildi. Turgut Altınok MHP’li bir Belediye Başkanı olarak o subaylardan beş ya da altısını yönetici pozisyonlarına atadı. Böylelikle hem bu komutanların bilgi birikimlerinde istifade edilmiş, hem bir iade-i itibar sağlanmış, hem de sosyal bir soruna kısmen merhem olunmuştu.
Turgut beyin ilim adamlarına, kanaat önderlerine, sivil toplum inisiyatifine samimi, hürmetkâr, sadıkane ilgisinin yakın şahidiyim.
Teşkilatçı bir ruh ve dava bilincine sahip, risk alabilen, bedel ödeyen, gençlere değer veren, gözünü budaktan esirgemeyen bir siyaset adamı. Geçen dönem Büyükşehir’e aday gösterilmeyişinin bir hayıflanma vesilesi olduğu cümlenin malumu.
Siyasi serencamı eleştiri konusu yapılabilir. Ancak burada bir tutarsızlık söz konusu değil. Yelpazenin bir ucundan diğer ucuna savrulma yok. Bilakis gelinen noktada Turgut Bey Cumhur İttifakının ilk köşe taşı mesabesindedir. Belki de Mansur Yavaş’a karşı en güçlü tarafı da bu.
Altınok Keçiören’le özdeşleşmiş bir isim. Kırk yıllık ilçe belediye geçmişinin yarısında o var. Onun bu başarısının arkasında çok büyük bir strateji, ARGE ve reklam bütçesi yok. Doğal, halkın içinde, sokağın nabzını tutan, seçmenin dilini konuşan bir profil. Vakıflar, dernekler ve cem evleri ziyaretleri; düğünler, cenazeler, özellikle şehit cenazeleri. Makamında her hafta düzenlenen halk günleri.
İlk dönemlerinde başlatmış olduğu her mahalleye bir park ve pazar yerlerindeki disiplin tedbirleri onu bu günlere taşıyan en önemli amiller. Yapay şelale, botanik park, seyirlik teleferik, Estergon Kalesi ve Cumhuriyet Kulesi Keçiören’e kazandırdığı temsili değerler. Çevre ve yeşil duyarlılığını bugünkü bilinçle değil, doksanlarla kıyaslamak lazım.
Keçiören; geniş caddeleri, gökyüzünü gören sokakları, kentsel dönüşümünü erken evrede tamamlamış, bir çok mahallede zemin+3 katla nefes alabilen, rantiye ve şantiye faşizmine direnebilmeyi başarmış bir belediye. Şehir planlaması ve imar disiplini açısından önemli bir lokasyon.
Altınok’un adaylığından sonra sıkça dile getirilen bir A Takımı muhabbeti var. Her şeyden önce bu illegal bir yapı değildi, kanunsuz işlere de bulaşmış değillerdi. Hepsi belediye personeliydi. Pazarlarda ve parklarda siyah takım elbiseli ikişer, üçer kişilik ekipler halinde görüldükleri için medya tarafından böyle tanıtıldılar. Ancak bu ekipler sayesinde bayanlar pazarlarda rahatça alış-veriş yapıyor, aileler çocuklarıyla parklarda huzur içinde vakit geçirebiliyorlardı.
Ayrıca Turgut Bey belediyeyi SHP’li Hamza Kırmızı’dan devralmıştı. SHP’nin PKK’nın siyasallaşmasında kaldıraç görevi gören bir parti olduğunu hatırlamakta yarar var. Hamza Kırmızı’nın akılda kalan en önemli icraatı, Ovacık’ta yapmış olduğu bekâr evleriydi. Bu evlerde kimlerin kaldığı ve neler yaptıkları konusunda biraz araştırma yapılırsa, o günün şartlarında A Takımına neden ihtiyaç duyulduğu daha iyi anlaşılır diye düşünüyorum.
Herkesin kafasındaki soru şu: Turgut Altınok Mansur Yavaş’a karşı başarılı olabilir mi? Evet olur, çok da rahat olur. Hatta Turgut beyin birikim ve başarısından ziyade, Mansur beyin başarısızlığı daha önemli rol oynar. Mansur beyin elle tutulur, sadra şifa bir icraatı olmadı. Beş yıl zarfında Ankara’ya ciddi bir eser, değer katamadı. Mamafih milli servetle yapılan Anka Parkı çürümeye terk etmiş olması, siyasi bağnazlık ve vizyonsuzluğun tepe noktasıdır.
Mansur Bey arkasındaki ittifakın güç çekişmelerinin arasında kaldı. HDP’nin parmak sallamaları, ortakların masa altından tekmeleşmeleri, Cumhurbaşkanlığı adaylığı, yardımcılığı, değişim, kongre vs. dikkatini bir türlü toplayamadı. Hala da kafasının çok berrak olduğunu zannetmiyorum. Seçim afişine partisinin logosunu koymaması bunun en açık delili.
Türk siyasetinde şöyle bir realite vardı: iktidarın yolu yerelden geçer. Hatta ‘İstanbul’u alan Türkiye’yi alır’dı, yalan oldu. Muhalefet İstanbul, Ankara, İzmir’e ilave birçok büyük şehri de aldı, içerde ve dışarda önemli ‘dostlarının’ desteğini de aldı ama bir türlü iktidarı alamadı. Bu bile tek başına başarısızlığın tescili ve tebşiri olarak yeterlidir.
Kanaatim, Ankara’yla beraber İstanbul ve diğer bazı merkezlerin de el değiştireceği.
Kaderin cilvesine bak ki; Altınok yine Gökçek’ten CHP’ye geçen bir emaneti devralmaya hazırlanıyor. Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler vesselam.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
YEREL KOCAELİ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.