Ali Baba ve Kırk Haramiler
İç siyasette yaşanan son olaylar Ali Baba ve Kırk Haramilere ne kadar çok benziyor değil mi? Ortadoğu kaynaklı Binbir Gece Masallarından alınan hikâye Yeşilçam’a da aktarılmıştı. Filmin akıllarda kalan en öneli kısmı Kırk Haramiler marşı. Hala melodisi bile aklımda; kaba bir sesle, koro halinde..
Kırk Haramiler, Kırk Haramiler
Biz haramiyiz, hep haram yeriz
Kırk Haramiler, Kırk Haramiler
Doğruluk nedir, biz hiç bilmeyiz.
Asmak, kesmek
Kelle uçurmak
Hırsızlıktan altın vurmak
Kırk Haramiler, Kırk Haramiler
….
Bundan sonra Ekrem’e Özgürlük mitinglerinde ve kurultay salonlarında 10.yıl marşının yerine bu çalınsa daha yakışık alır. Zira çalmak, çırpmak, kelle uçurmak, konuyla daha özdeş.
Mayıs’da havaların ısınmasıyla eşzamanlı, siyaset kazanı da fokur fokur kaynamaya başladı. Bu ısınma en çok da ana muhalefet liderlerinin kanını kızıştırdı. İBB’de başlayan diploma yolsuzluğu, rüşvet, irtikâp, ihaleye fesat sarmalına bir de pavyon masalarında kurulan delege pazarı gibi mide bulandırıcı söylentiler eklenince, yöneticilerin kimyası bozuldu.
Yurtta Barış, CHP’de Savaş
Barış deyince hemen aklınıza CHP eski Milletvekili ve Gazeteci Yarkadaş’ın; “Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman” çıkışı gelmesin. Ben kurucu Genel Başkanları Mustafa Kemal’in dillerine pelesenk ettikleri, “yurtta sulh, cihanda sulh” mottosunu telmih ettim, Arapça kökenli kelimelerden hoşlanmıyorlar ya.
İlk taşı en günahsız olanları attı. Düelloyu ilk sabık genel başkan başlattı. Kemal Kılıçtaroğlu 4-5 Kasım 2023’te gerçekleşen şaibeli 38. Genel Kurultaydan mağlup ayrılmasının akabinde; “arkamdan hançerlendim” demişti.
Sağ elini masaya vurarak;‘vallahi de, billahi de bu ra da yım’ demesi hala hafızalarda. Kılıçtaroğlu’nun etnik kimliği, siyasi performansı bir yana, devlet umuru görmüş adamdı.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun malum sürecin sonunda gözaltına alınması, soruşturmanın dalga dalga genişlemesi üzerinden bir mağduriyet hikâyesi yazmaya çalışan çiçeği burnunda genel başkan, bunu kendi koltuğunu pekiştirmek için bir fırsata çevirdi. Bunu yaparken de siyaseten tehlikeli ve zehirli bir dil kullanmayı tercih etti. Süreç boyunca her fırsatta savaştan, savaş hukukundan ve taraf olmaktan bahsetmektedir.
Ülke olarak kırk yıllık PKK terörünü suhuletle bitirip terörsüz Türkiye’nin eşiğinde umutla beklerken, Özgür Özel’in böyle bir üsluba sarılması, kendi tabanından sağduyu ve aklıselim sahibi yurttaşlar tarafından dahi kabul görmemektedir.
Haraçhaneden fonlanan bir grup ucuz kalemşörün Kılıçtaroğluna dönük hakaret, küfür ve tehditlerine genel merkezin sukutu cesaret vermekte ve teşvik etmektedir. Barış Yarkadaş TV ekranlarında isim, tarih, mekân vererek, medya mecralarına saçılan bu pespayelikleri, milletin huzurunda teşhir etmiş, bunların medya ve sanat camiasıyla çarpık ilişkilerini gözler önüne serip, iplerini pazara çıkarmıştır. Varsa tabi kızaracak yüzleri, insan içine çıkamaz, yüzüne tükürürler diyenlerin, kendilerinin insan içine çıkacak halleri kalmamıştır.
Kılıçtaroğlu dün yaptığı bir paylaşımla hayatına kasıt içeren tehditleri tek tek sıraladı. Ne yazık ki, o da Anadolu’nun kurtuluşunda düşmana karşı kullanılan: “onları harim-i ismetimizde boğarız” ifadelerini kullanarak parti içindeki canhıraş ‘savaşa’ benzin serpmeyi yeğledi.
Coğrafya olarak zaten bir ateş çemberinin ortasındayız. Suriye’de henüz silahlar susmuş, Karabağ’da barış sağlanmış, dünyanın yüreğini ağzına getiren Keşmir’de nükleer gerginlik yeni sükûnet bulmuşken; Gazze’de soykırım bitmemiş, kuzey sınırımızda her an bir dünya savaşına evrimle potansiyeli olan Ukrayna Rus savaşı üç yıldan fazladır devam ediyor.
Bütün bu krizlerin odağındaki ülke, Türkiye’mizdir. Dünya bu kaosun kilidini ancak Türkiye’nin çözeceğine inanıyor ve bunu takdirle takip ediyor.

Hükümet Türkiye’yi dünya barışının başrol oyuncusu, İstanbul’u da barışın başkenti haline getirmek için kıtaları arşınlarken; ana muhalefet partisi, hakkında çok ciddi yolsuzluk iddiaları bulunan bir siyasi figür için, ülke itibarını ayaklar altına alacak eylem ve söylemler geliştiriyor.
Bu sakif dil Türkiye Yüzyılı Vizyonunu baltalamaktan başka işe yaramıyor. Türkiye’nin global krizlerde oynadığı kilit rolle tezat teşkil ediyor.
Hukuka intikal etmiş bir yolsuzluk dosyasının ardından kitleleri sokağa çağırmak, mitingler düzenlemek, belki CHP yönetimi için günü kurtarmaya yarayabilir ancak millete bir fayda sağlamaz. Bunlar siyaseti kirleten ve artık ülkemizde görmek istemediğimiz şeyler.
İstanbul sınırlarını aşan, her gün biraz daha genişleyen ve altından ne çıkacağı belli olmayan iddialar için bu gayretler, belki yarın mahcubiyet sebebi olacaktır.
Gerçi dipçiksiz iktidar yüzü görmeyen bir siyasal yapı için bunlar genetik bir tekrar ve geleneksel bir ritüelden ibarettir. Koltuğu devrettikleri Başbakan ve Bakanların asılmasını alkışlayan bir zihniyetin, Genel Başkanlarını tehdit etmeleri yadırganmamalı.
İSKİ skandalının yaşandığı yerden tekrarlanması, onun faş olması gibi benzer yollarla ortalığa saçılması, İmamoğlu’nu savunmak için sarf edilen kurumsal gayretleri mazur göstermeye yeter de artar bile. Güneş motel olayını burada hatırlamazsak, Ecevit mezarında rahat edemez. Allah taksiratlarını affetsin.

İç siyaset yazmak benim de hoşuma gitmiyor. Okurlarımın ilgisinden onlarında tasvip etmediğini sezinliyorum.
Peki, niye yazıyorsun o halde, diyebilirsiniz. Onların dilinden cevap vereyim:
Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar ses yükseltmedikçe kurtuluş yoktur.
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
YEREL KOCAELİ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.