
Senenin en mübarek günlerini yaşıyoruz kardeşlerim. Bu günleri kutsal beldelerde karşılayan bahtiyar müminleri tebrik ederim.
Ne mutlu; kefen gibi beyaz ihramlar giyip, kavrulan Arafat kumlarını ter ve gözyaşıyla nemlendirenlere.
Ne mutlu; kendi derdini unutup, geride kalanlar için dilini, gönlünü bezledip dualar edenlere. Lebbeyk Allahümme lebbeyk nidalarıyla kelebekler gibi uçuşan, birbirleriyle tebrikleşen cennet kuşlarına, ne mutlu.
Ülkemizi temsilen 85 bin kardeşimizin de içinde bulunduğu, yürekleri kıpır kıpır, gözleri rutubetli, kalpleri rikkatli, dünyanın dört bir yanından gelen, yaklaşık üç milyon seçkin Mümin, hac ibadetinin en önemli duraklarından Arafat’talar bugün.
Yer ve gök birbirine iyice yaklaştı, hüccacın tekbir ve telbiyeleri, meleklerin tesbihlerine karıştı. Allah(cc)’ın rahmet ve mağfireti ovalardan taştı, dağları aştı. Mahşerin provasıdır yaşanan.
“Arafat’ta akşamlayanlar için, Allah(cc) dünya semasına iner ve onlarla meleklere karşı övünerek şöyle der: Kullarım her derin vadiden, yorgun bir yüzle bana geldiler ve rahmetimi umuyorlar. Günahları kum taneleri veya yağmur damlası veya denizköpüğü kadar olsa bile onları affederim. Haydi kullarım! Şefaat ettiğiniz şey ve kişiler için bağışlanmış olarak çıkın.”(Taberani)
Hacc, Kâbe’yi tavaf etmek gibi algılansa da, bu büyük ibadetin özü, olmazsa olmazı Arafat’tır. Hacc ve Umre ibadetinin ortak noktası Kâbe’yi tavaftır ama Haccı özel kılan Arafat’tır. Kâinatın efendisi bu gerçeğin altını, “Hacc Arafat’tır” buyurarak kalınca çizmektedir.(Tirmizî vd.) Arefe günü orada bulunmayanın, hacı olma şansı da yoktur.
Arafat Mekke’nin 21 km. doğusunda, Tâif yolu üzerinde, içinde granit taşlarından oluşmuş Cebeli Rahme (Rahmet Tepesi)’ni de barındıran, dağların yay gibi çevirdiği, doğudan batıya 6,5 km., kuzeyden güneye de 12 km. uzunlukta, yaklaşık 14 km2 bir ovadır.
Arafat ve Arefe “bilme, anlama, tanıma” ve “güzel koku” gibi manalara gelen aynı kökten iki kelimedir. Bölgenin bu şekilde isimlendirilmesi; Hz. Âdem(as) ile Hz. Havva’nın yeryüzüne indikten sonra burada buluşup tanışmaları, Cebrail (as)’in Hz. İbrahim(as)’a haccın erkânını buralarda öğrettiği, dünyanın her tarafından gelen insanların burada birbirleriyle görüşüp tanışmaları veya günahlarını itiraf ederek Allah’tan af dilemeleri gibi temel sebeplerle irtibatlandırılır.

Bayramın bir gün öncesi olan Arafe, Hicrî yılın son ayı ve dört haram aydan biri olan Zilhiccenin 9. günüdür. Hac ayı demek olan Zilhicce İslam tarihinde önemli olaylara tesadüf etmektedir. Birinci ve İkinci Akabe biatları, Hudeybiye Antlaşması, Hz. Peygamber’in oğlu İbrahim’in doğumu, Hz. Osman(ra)’ın şehadeti bunlardan bir kısmıdır. Cahiliye döneminde de hac ziyaretleri ve önemli panayırlar bu ayda gerçekleşirdi.
Arafat, bütün hacıların zamansal, mekânsal, eylemsel ve hatta duygusal bütünlüğünün sağlandığı zirvenin coğrafi konumudur.
Yeryüzünde insani hayatın sıfır noktası olduğu gibi, mahşerin ve ahiret hayatının da mebdei denilebilir.

Bu mekânın fazileti ve önemi haccın temel rüknü olan Arafat Vakfesine ev sahipliği yapmasından kaynaklanır.
Vakfe, sözlükte; durmak, ayakta durmak, bir yerde beklemek anlamlarına karşılık gelir. Arafat vakfesi; hacı adaylarının Arefe günü her hangi bir vakitte, kıyamda, rabbinin huzuruna durarak, dua ve niyazda bulunmasıdır. Zira o gün ve o vakit duaların reddolunmadığı müstesna anlardır.
Arafe günü hacılar öğle ve ikindi namazlarını öğle vaktinde cem ederek kılarlar. Vakitlerini tekbir, tehlîl, telbiye, salât-ü selâm ve dua ile geçirmeye gayret ederler. Akşam güneşin batmasıyla birlikte de Müzdelife’ye doğru yola çıkarlar.
“Rabbinizden bir lütuf beklemenizde sizin için bir günah yoktur. Arafat’tan dalga dalga indiğinizde Meş‘ar-i Haram’da Allah’ı zikredin; O’nu, size gösterdiği şekilde zikredin; kuşkusuz siz bundan önce yolunu şaşırmışlardan idiniz.
Sonra, insanların (sel gibi) aktığı (döndüğü) yerden, (Arafat’tan) siz de akın edin, Allah’tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.”(2/198-199)
Arefe günü ve Arafat’ın faziletine dair şu hususlar da öne çıkmaktadır.
“Bugün dininizi (hükümleriyle) kemâle erdirdim, size nimetimi tamamladım, sizin için din olarak (hayat tarzı olan) İslâm’ı beğenip seçtim.”(5/3) Ayeti kerimesi böyle bir günde Arafat’ta nazil olmuştur.
İslam’ın intişarını müjdeleyen bu ayet-i kerime, bir yandan da peygamberliğin hitamını ve Rasulullah (sav) efendimizin vefatını haber veriyordu.
Peygamber(S.A.V) Efendimiz, dünyanın ilk evrensel insan hakları manifestosu kabul edilen Veda Hutbesini burada irat etti. Kan davası, faiz, ırkçılık, kadın hakları gibi birçok küresel ve tarihsel temel insan hakkına bu hutbede dikkat çekmiştir.
Kütüb-ü Sitte’den Müslüm’de zikredilen bir Hadis-Şerif, “Allah’ın cehennem ateşinden en çok canı âzâd ettiği günü, Arefe” olarak müjdelemektedir.
Kurban bayramının dördüncü günü ikindi namazına kadar, her farzın ardından okunan teşrik tekbirlerine Arefe günü sabah namazıyla başlanır.
Bunca beşaretin çoğu, hacca niyet edip o günü Arafat’ta idrak eden nasipdar Müslümanlar içindir. Ancak yine efendimizin mübarek ağzından dökülen inci tanelerinden biri var ki o; herhangi bir sebeple arkada kalıp da, bu atmosferi yakalamak, Arafat iklimini memleketinde yaşamak isteyen mahzun yürekler inşirah serpmektedir:
“Arefe günü oruç tutmak, geçmiş ve gelecek senenin günahlarına kefarettir.” (Müslim)
Bu hadisi yorumlarken merhum ve mağfur hocamız M. Es’ad Coşan; bu müjde kişinin gelecek yılda yaşayacağını da haber verir demişti.
Hac meşakkatli, o kadar da mükafaatlı bir ibadettir. Her anı, her mekânı güzel fırsatlarla, büyük müjdelerle doludur. Hz İbrahim (as)’ın izinde, onun öğrettiği gibi ilerlerken, teslimiyetini ve sadakatini yakalama azmi önemlidir.
Müzdelife’de topladığımız taşlarla şeytanı taşlarken, kendi nefsimizi ve günahlarımızı hedefe koymalıyız.

Kurbanımızı keserken en sevdiğimizi, İsmail’imizi göz önüne getirmeliyiz. Bu bilinçle tekbirimizi tekrar edip, tüm hücrelerimizle Elhamdülillah diyebilmeliyiz.
Niyet ve ihlasını koruyup, Haccın erkânına riayet ederek vazifesini tamamlayan hacılar için Sadiku-l Va’di-l Emin efendimiz;
“makbul bir haccın karşılığı ancak cennettir” buyurmaktadır. Onların vatanlarına,
“analarından doğduğu gün gibi” günahlardan arınmış, tertemiz döneceğini müjdelemektedir.
“Hacılar ve umreciler (kavimlerinden) Allah’a gelen elçilerdir. Kendisine dua ederlerse dualarına icabet eder, O’ndan bağışlanma dilerlerse onları bağışlar.”(İbn Mâce, Neseî)
Kurban; bu büyük ibadetin, muazzam müjdenin, rahmet ve arınmanın şükraniyesidir.
Bayram; olmak için fenanın, bulmak için fedanın, almak için vefanın tecelli sahnesidir.
Hacılarımızın haccını ve müminlerin bayramını tebrik ediyorum.
Ya rabbi! Kulların ibadet için kurban kesip, bayram ederken, Gazze halkı çocuklarını, eşlerini, kadınlarını kurban etmeye devam ediyor. Bizi bu utançtan kurtar, zalimin hakkından en güzel sen gelirsin. Sen her şeye Kadirsin.
“Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd içün,
Dem-be-dem, sâ’at-be-sâ’at, ben senin kurbanınam” Fuzuli
Bunu beğen:
Beğen Yükleniyor...
İlgili
YEREL KOCAELİ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.