42,9708$% 0.07
50,6078€% 0.27
57,9638£% 0.15
5.951,23%-0,69
9.872,00%-0,01
39.475,00%-0,01
4.308,11%-0,76
11.279,52%0,53
3818158฿%1.10693
30 Aralık 2025 Salı
• Yeni yıl bize fiyatlarda indirim getirsin. Zamlar eski yılla birlikte kaybolsun gitsin. Çünkü maaşlar hâlâ geçen yılın takviminde kaldı.
• Yeni yıl bize trafikte sabır getirsin. Korna sesleri azalsın, yol vermek moda olsun. Yol vermek, yeni yılın en şık hediyesi olsun.
• Yeni yıl bize market raflarında bolluk getirsin. Etiketler değil ürünler konuşulsun. Kasada sürpriz değil, indirim çıksın.
• Yeni yıl bize iş yerlerinde huzur getirsin. Patronlar az bağırıp çok dinlesin. Toplantılar kısa film tadında olsun, belgesel değil.
• Yeni yıl bize çocuklara daha çok oyun alanı getirsin. Beton değil salıncak yükselsin. Çocuk kahkahası, en güzel şehir müziği olsun.
• Yeni yıl bize sosyal medyada biraz sessizlik getirsin. “Herkes uzman” devri yerini “herkes biraz dinleyici”ye bıraksın. Like yerine gerçek tebessüm dağıtılsın.
• Yeni yıl bize komşulukta sıcaklık getirsin. Kapı önünde selamlaşmak yeniden değer kazansın. Çay daveti, en iyi bildirim olsun.
• Yeni yıl bize tv ekranlarında samimiyet getirsin. Bugüne kadar boy gösteren iki yüzlüler yerine, eskisi gibi sıradan içimizden birileri çıksın. Gerçek yüzler, yapay gülüşlerden daha çok izlenir.
• Yeni yıl bize uyuşturucuya karşı daha güçlü bir mücadele getirsin. Gençler sokaklarda değil, sahnelerde ve sahalarda parlasın. Hayat, hap değil umutla güzelleşsin.
• Yeni yıl bize kumarın cazibesine değil, emeğin değerine yatırım getirsin. Şans oyunları değil alın teri kazandırsın. Kasa değil masa dolsun.
• Yeni yıl bize ahlakta sağlam bir duruş getirsin. Yalan değil doğruluk, çıkar değil vicdan öne çıksın. Toplumun pusulası yeniden insanlık olsun.
• Yeni yıl bize adalette güven getirsin. Mahkeme salonlarında değil, sokaklarda hissedilsin. Hak yerini bulsun, vicdan rahat etsin.
• Yeni yıl bize kültürde canlılık getirsin. Bağlama sesi sokaklardan yükselsin, konserler dolup taşsın. Sanat, en ucuz ama en değerli yatırım olsun.
• Yeni yıl bize gündelik hayatta küçük mutluluklar getirsin. Çayın demi tam kıvamında olsun, simit gevrek çıksın. Mutluluk kahvaltı masasında gizlensin.
• Yeni yıl bize sağlıkta erişim kolaylığı getirsin. Hastane kapılarında değil, doktor odalarında sıra olsun. Sağlık, randevu değil hak olsun.
• Yeni yıl bize doğaya saygı getirsin. Ağaçlar kesilmesin, denizler kirlenmesin. Yeşil sadece trafik ışığında kalmasın.
Ve en önemlisi: Yeni yıl bize muhalefet belediyeleri ile iktidar belediyeleri arasındaki barışı, kardeşliği, hoşgörüyü getirsin.
Getirsin ki hizmette insan odaklı kalite artsın.
Çünkü yolun sonunda hepimiz aynı kaldırımda yürüyoruz; kaldırımın taşını kim döşerse döşesin, üstünde yürüyen biziz.
Bizim dileklerimiz böyle…
Ama her mahallenin, her evin, her sofranın ayrı bir dileği vardır.
Siz de kendi dileğinizi alta yazın;
belki yan yana geldiğinde koca bir ülkenin ortak duası olur.”
Kocaeli’de belediye meclisi yine “çözüm” üretti: suya %30 zam.
Rakamlar öyle kesin ki, sanki halkın cebine lazerle kazınmış.
Ama bu karar, aslında bir yönetim başarısızlığının üstünü örtme girişimi. Çünkü su ve gıda birer meta değil, yaşamsal hak.
💧 Suya Zam: Krizi Yönetmek mi, Halkı Cezalandırmak mı?
Yuvacık Barajı’nda su seviyesi %4’e düşmüş. ISU Genel Müdürü çıkıp diyor ki:
“Bu gidişle su kesintileri olabilir, aslında 4 ay önceden olacaktı da biz gereken tedbirleri aldık.”
Yani halkın gözünde bu ifade, “krizi çözemedik ama geciktirdik” anlamına geliyor.
Zam, bir çözüm değil; sadece ertelenmiş bir kesintinin bedeli. Tedbir diye anlatılan şey, aslında faturayı tedbirli şekilde şişirmekten ibaret.
Böylece yönetim hem kendini kahraman gibi gösteriyor hem de halkı olası kesintilere psikolojik olarak hazırlıyor.
📈 Nüfus Artışı mı, Kuraklık mı?
2005’te Kocaeli’nin nüfusu 1,36 milyondu. Bugün 2,13 milyonu geçti → %56 artış.
Aynı dönemde su abonelikleri %102 arttı.
ISU’nun su kapasitesi ise 134 milyon m³’ten 268 milyon m³’e çıkarıldı → %100 artış.
Yani teknik olarak baraj büyüdü ama şehir daha da büyüdü.
Kuraklık elbette bir etken, ama asıl sorun tüketim artışını doğru hesaplayamamak.
2005’te nüfus projeksiyonu yapılsaydı, bugün musluklar değil, planlar akardı.
📊 ISU’nun Karnesi (10 Üzerinden)

Genel Ortalama: 4.6 / 10
Durum: Sınıfta kaldı.
🚌 Ulaşım: Mazot Bahane, Cüzdan Şahane
Ulaşımda da tablo farklı değil.
Tam bilet 35 TL, öğrenci 22,75 TL.
Zam gerekçesi: akaryakıt fiyatları. Ama bu gerekçe, halkın cüzdanını hafifletmekten başka bir işe yaramıyor.
Öğrenciye “okula git” değil, “evde otur” mesajı verilmiş gibi.
Toplu taşıma artık “toplu cüzdan boşaltma”ya dönüştü.
Belediyenin görevi ulaşımı erişilebilir kılmakken, zamla erişimi sınırlamak çözüm değil, kolaycılık.
📌 Sonuç ve Dostane Tavsiye
Kocaeli’de yapılan zamlar teknik gerekçelerle açıklansa da, aslında kolaycılığın resmi çekiliyor.
Krizi yönetmek yerine halkı yönetmeye çalışıyorlar.
Suya zam yapmak barajı doldurmuyor, ulaşıma zam yapmak mazotu ucuzlatmıyor.
Tek dolan şey, halkın sabrı.
Ve buradan Sayın Başkan’a dostane bir tavsiyemiz var:
Biz dostuz, dostlar gerçeği olduğu gibi söyler.
Belediyecilik, ekip olarak hizmet yarışında koşmaktır.
Ekipte geride kalanlar varsa, ekip liderinin bunu görmesi ve ekibine dinamik koşucular yerleştirmesi gerekir.
Ama görüyoruz ki Başkan’ın en büyük eksikliği, ekibindeki sürekli geride kalanları görememesidir.
Belki de Başkan siyasetteki dengeler meselesine takılıyor.
Öyle ya, yoksa sahada güzel oynayan bir takımın sürekli böyle basit goller yemesini başka türlü açıklayamayız.
✍️ Abdullah Çalık
Yetki Kimde, Saldırı Kime? Metroda Siyasi Hedef Sapması
Gebze-Darıca metro hattı, teknik olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’na ait.
Hukuken de öyle. Yetki, denetim, uygulama, müteahhit ilişkisi…
Hepsi Ankara’da. Ama ne hikmetse, metroda yaşanan her aksaklıkta hedef tahtasında hep Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın var.
Hukukçu Başkanın Bilmesi Gereken Gerçek
İzmit Belediye Başkanı Fatma Kaplan Hürriyet, aynı zamanda bir hukukçudur.
Avukatlık mesleğinden gelen biri olarak, idari yetki ve sorumluluk ayrımını herkesten daha iyi bilmesi gerekir.
Metro hattı onun ilçesinde değil, yetkisi de yok.
Ancak eleştirileri hep Tahir Büyükakın’a yöneliyor: “Denetlemediniz”, “Sahip çıkmadınız”, “Sessiz kaldınız” gibi ifadelerle kamuoyunda algı oluşturuluyor.
Oysa hukuki tablo açık:
Metro hattı Bakanlıkta, Büyükşehir’in doğrudan denetim yetkisi yok. Bu durumda şu soru kaçınılmaz hale geliyor:
🧭 Eleştiri Nereye Yönelmeli?
Eğer amaç teknik aksaklıkları sorgulamaksa, eleştirinin yönü Ankara’ya dönmeli.
Bakanlık neden denetlemiyor? Müteahhit neden korunuyor? Proje neden gecikiyor?
Ama eğer eleştirinin yönü sürekli Tahir Bey’e dönüyorsa, bu artık bir hizmet sorgulaması değil, bir siyasi kampanyadır.
Hukuki bilgiye sahip olanın, siyasi hedefi teknik gerçekliğin önüne koyması, kamuoyunu yanıltmak anlamına gelir.
📣 Sessiz Ekip, Yalnız Başkan
Tahir Büyükakın’ın çevresindeki iletişim ekibi de bu denklemde ciddi bir zafiyet oluşturuyor.
Sosyal medyada etkisiz, gençlere ulaşamayan, halkla bağ kurmak yerine “nasıl olsa oy verirler” rehavetine kapılan bir çevre var.
Tahir Bey’in samimi çabaları, teknik açıklamaları ve hizmet dili, bu iletişim boşluğunda kayboluyor.
Ve ne yazık ki siyasette bir kural vardır:
Bugün Fatma Hanım’ın eleştirileri bu kadar yankı buluyorsa, bunun bir nedeni de Tahir Bey’in ekibinin onu anlatamaması, savunamaması ve halkla gönül bağı kuramamasıdır.
Çünkü siyasette sorumluluk sadece yetkide değil, etkide de başlar. Ve bu etkiyi kuramayan bir ekip, en iyi başkanı bile yalnız bırakır.
🧩 Sonuç: Samimiyet mi, Saldırı mı?
Metro hattı bir ulaşım projesi değil artık; bir siyasi hedefleme aracı haline geldi.
Ve bu hedefin merkezinde, yetkisi olmayan ama sesi çok çıkan bir başkan var.
Abdullah Çalık
Mevlânâ’nın anlattığı bir hikâyede bir sinek, bir gemiye konar ve kendini kaptan zanneder.
Gemiyi o yönetiyor sanır, dalgalarla mücadele ettiğini düşünür.
Ama gemi limana yanaşınca sinek uçar gider, kimse onun varlığını bile fark etmemiştir.

Bugün de çevremizde, kendini mühim sanan ama kimsenin gerçekten önemsemediği tipler var.
Ne fikir üretirler ne katkı sağlarlar; ama her ortamda kendilerini merkeze koyarlar.
Kibirle büyür, yalnızlıkla küçülürler.
Herkesin çevresinde bir tane vardır ondan.
Kendini mühim sanan, ama kimsenin gerçekten sevmediği.
Toplantıya geç gelir, ama “beni bekliyordunuz değil mi?” der.
Sosyal ortamlarda her konuda fikri vardır, ama hiçbir konuda bilgisi yoktur.
Kendini “düşünce lideri” sanır, ama kimse onun peşinden gitmez.
Bir cümle kurar, üç jestle süsler; ama o cümle ne kalbe dokunur ne akla.
Bu karakter, kalabalıkta yalnızdır.
Çünkü kibir, onu görünmez yapar.
İnsanlar onunla konuşmaz, sadece sabreder.
O ise bunu “saygı” sanır.
Gücünü hep bir yerden alır:
Bir makamdan, bir partiden, bir ekran köşesinden.
Ama o güç gidince, sesi de gider.
Ve geriye sadece “ben demiştim” cümlesi kalır—kimsenin duymadığı.
Sağlıcakla Kalın
Abdullah Çalık/Büyüklere Masallar 1
Mikrofonu Kıran Demokrasi:
CHP Kocaeli İl Kongresi’nde yaşananlar, “demokrasi şöleni”nin sahne arkasında neler döndüğünü bir kez daha gözler önüne serdi.
Ancak bu kez hedef, siyasi rakipler değil; kamunun gözü kulağı olan basın mensuplarıydı.
Kongreye görüntü almak için gelen kadın gazeteciye yapılan fiziksel müdahale, ardından gazeteci Erdal Sertel’e yönelik saldırı girişimi, “Basın özgürlüğü” kavramını bir kez daha sorgulatır hale getirdi.
Kameraya Değil, Kameramana Engel
Kongre salonuna giriş yapan il başkan adayı Erdem Arcan’ı görüntülemek isteyen gazeteci Gizem Kırlar, bir partilinin fiziksel müdahalesine maruz kaldı.
Olayı gören gazeteci Erdal Sertel’in tepkisiyle başlayan tartışma, kısa sürede arbedeye dönüştü.
Neyse ki diğer partililer araya girdi de olay daha fazla büyümeden yatıştırıldı. Ancak bu tablo, “değişim” söylemleriyle yola çıkan bir partinin, değişmeyen reflekslerini gözler önüne serdi.
Kınama mı, Kin mi?
Kocaeli Gazeteciler Cemiyeti’nin olayı kınayan açıklaması yerinde ve gerekliydi.
Ancak asıl mesele, bu tür olayların neden tekrar tekrar yaşandığı. Kınama metinleriyle değil, zihniyet değişimiyle çözülmesi gereken bir sorunla karşı karşıyayız.
Zira basına yönelik şiddet, sadece bir gazeteciyi değil, halkın haber alma hakkını hedef alır.
Siyaset Sahnesinde Sahne Arkası
CHP’nin kongreleri son dönemde sıkça kavgalarla, tartışmalarla anılır oldu.
Parti içi demokrasi, kürsüde alkışlarla değil, salonda gazetecilere gösterilen saygıyla ölçülür.
Kameraya değil, kameramana engel olunuyorsa; bu, sadece bir partinin değil, tüm siyasetin aynasıdır.
“Basın Mensubu Değil, Basınç Mensubu”
Kocaeli Kongresi’nde yaşananlar, “basın mensubu” kavramını “basınç mensubu”na çevirdi.
Kamerasını açan gazeteciye yapılan müdahale, adeta “çekme, çektirme” anlayışının tezahürüydü.
Oysa demokrasilerde kamera, sadece görüntü değil; şeffaflık, hesap verebilirlik ve halkın gözü demektir.
O gözleri karartmak isteyenler, önce kendi vicdanlarını aydınlatmalı.
Sağlıcakla Kalın
Abdullah Çalık